Siyaset ve yönetim bazen agresifliği beraberinde getirebilir. Tabiki kaos olmadan biraz kavga olmadan siyasetin de tadı tuzu olmuyor. Fakat halkın fazla negatif tavırları sevmediğini de unutmamak gerek. Hiçbirimiz başımızda sadece suçlamalar yaparak “Ama onlar bizden de kötü!” savunmasını yapan despotizm politikaları istemeyiz.
Vizyonu, projeleri, çalışkanlığı ve halka dokunuşu ile tanınmayı başaramayan adayların aka ak demek yerine kendi karalarına bakmadan sorular yönelttiğini izliyoruz.
Bugüne kadar o koltuğa öyle ya da böyle oturup tecrübe edinmiş çok kıymetli isimlerimiz var. Ailelerinden, özel iş hayatlarından alıp bize verdikleri büyük emekleri var. Bence daha hiç koltuğu tatmamış daha bir gün makamı taşıyamamış adaylarımız ve ekip arkadaşları şimdiden doğru seçimleri, çalışkanlıkları ve gerçek emekleri ile öne geçmeye bakmamalılar. Netice itibariyle seçim sonucu halkın takdiridir. Geçmişte bu takdire erişmiş tecrübeli isimlerimize karşı yapılan eleştirileri görüyoruz. Bu aşamada iki noktaya çok dikkat etmek gerekir:
1. Bu kadar sert eleştirilerle, hırsla suçlamalar yapan adaylarımız koltuğa oturduğunda, hakkını verebilecek mi? Aynı soruları o zaman biz halk olarak onlara yöneltmeyecek miyiz?
2. Kaldı ki birde bu hırslı adaylarımızın daha önce mahkeme koridorlarındaki geçmişlerine bakmak gerekir. Bu durumda normal yaşamlarında bu güne kadar taşıdıkları koltukların ne kadar hakkını verdiklerini sorgulamakta diğer adayların hakkı olmayacak mı?
Bu denli akıllı oynanması gereken bir satranç tahtasında hızlı hamlelerle piyon kaybetmemenizi dilerim…