EDA NUR IŞIKSAL

Tarih: 28.11.2017 11:59

SINIR ÇİZGİLERİNİN ÜZERİNDE.

Facebook Twitter Linked-in

Son günlerde gördüğüm bir miktar siyah adına beyaza dönme çabasıdır bu yazı.

Şimdi lütfen oturduğunuz yere bir bakın. Bir harita getirin gözlerinizin önüne her çizgiyi bunların anlamı olan sınırları, onlara düzeni getiren gümrükleri, her ülkenin üzerinde doğan güneşi yağan karı bir hayal edin. Şimdi haritada Montenegro Arnavutluk sınır kapısında durun. İşkodra Budva yolu.

Bu hafta sizlere gerçeklerden bahsederek şu an oturduğunuz yeri biraz daha net görmenizi sağlamak istiyorum. Yaklaşık 3 ay önce sizi şu an yolladığım sınır kapısında hayatla bir kez daha merhabalaştık. Hadi o ana bir gidelim.

Arabada çok keyifli bir şekilde dans ederek eğlenerek gidiyoruz. Sınırları geçerek buraya kadar rotamızı tamamladık. Keyfim öylesine yerinde. Ama o da ne? Bu rotada beni beklemediğim bir şey karşılıyor. Girdiğimiz tek şerit yol kapıya tahmini 2 kilometre kala yol kenarlarında insanlar... Hava çok sıcaktı. İnsanlar orada aç susuz şekilde zamanın akmasını diliyorlardı ve kuşkusuz onlarla bizim zaman kavramımız arasındaki fark epey büyüktü. Kapıda sıra var ve burada biraz beklememiz gerekiyor. Ben ise evimden kilometrelerce uzakta bu insanlara bakıyorum. Cama vuran, sesler çıkaran bu insanlardan öylesine korkuyorum ve gittikçe siniyorum arabada.

Sonra...

Yanımdaki cama kafamı çeviyorum. Aman Allahım bu masmavi gözler de ne böyle?Tahmini on yaşlarında gözleri sanki birer parça safir gibi bir kız çocuğu camdan bana bakıyor ve gülümsüyor. Dünyada belki de sadece gülümsemesi olan bu kız çocuğu onu da benimle paylaşıyor. İşte o an sindiğim arabadan onlardan korkan zihnimden utanarak sıyrıldım. Bir su şişesi biraz yiyecek ve bir miktar parayı alıp camı açtım. Ona bunları uzattığımda suyu öylesine içti ki. Ona işaretlerle parayı cebine koy ve kimseye verme. Kendin için harca demeye çalıştım ve beni yine kocaman bir gülümsemeyle onayladı.Sonra yolun karşına geçti koşarak ve suyu sonradan anladığım annesinin kucağındaki sekiz dokuz aylık kadar olan kardeşine içirmeye çalıştı. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Daha sonra annnesi bebeği bir taşa yatırdı ve altını temizlemeye çalıştı. Güneş altında bir taşın üzerinde toz toprak arasında... Arabadan ıslak mendil, peçete o bebeğe lazım olacak ne bulursam alıp fırlamıştım. Hani şu az önce arabanın camlarına dahi yaklaşmaktan korktuğum yola... Gidip yanlarına bıraktım ve bebeğin kafasını okşayıp enfes bir gülücük alıp koşarak arabaya döndüm. Evet iki farklı ülkenin tam arasında uyruğunu, dilini, hayatını bilmediğim mavi gözlü küçük bir kadın! Bugün sınırlara inanmadan uyanmama sebep olan, her günüme şükür etmemi sağlayan, o çocuklar gibi daha nicelerinin olduğunu bildiğim dünyada gerçeklerle yaşamamı sağlayan bu sayılı anlardan biri... Fırsatım olsa ve onu arabaya alsam o çizgileri kaldırır ona bak aslında sen bu dünyada yaşıyorsun ve bir kadın olarak aslında her şeyi başarma gücün var derdim. Ama dünya benim zihnimdekinden çok daha sert ve gerçekçi ne yazık ki... Şimdi o nerelerde ve o sınır her zaman böyle şeylere tanıklık ediyor mu? Bilemiyorum. Fakat inanıyorum ki o da birgün güneş gözlüklerini çıkarıp bir arabanın kapısını açıp etrafındaki miniklere yardım edebilecek kadar büyüyecek... Sizler ise şimdi lütfen bir kez daha etrafınıza bakın. Yaşadığınız dünyanın ne kadar güzel olduğunu, umut etmenin dolaşımınızdaki cürretini seyredin. Son günlerde gördüğüm her şanslı hayatın içinde biraz bezginlik ve isyan görüyorum. Unutmayın ki her şey bizim elimizde. O gün o gülümseme ne kadar gerçekse bizim her güne umutla ve inanarak uyanma şansımızda bir o kadar gerçek. Sınırları unutun ve lütfen kendiniz için en iyisini yaşarken dünya içinde gerçeklerinizle ve hayallerinizde bir dengede kalın... Sınırları olmayan bir hafta diliyorum...

 



 

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —